Kayıtlar

2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

zahar'ın düşü

"oblomov'un uyku saati geldiğine göre zahar da uyuklayabilirdi artık. yapacak işi de olmadığına göre uyuklayabilirdi işte. uyumamak için bahane aramaya hiç gerek yok. uyumak için sedire tırmandı. hemen uzadı. neden bu kadar yorulduğunu anlamadı. hatta bunun neden geçmiş zamanda anlatıldığını da anlamadı. büyük anlaşılmazlıklar içinde uykuya dalmak için kendini yatağa bıraktı. hemen uyuyamadı. zaten imkansızdı hemen uyuması. aklından oblomov'un ona söylediklerini geçirdi. onu kızdırmış olmalıydı fakat bunu nasıl yaptığını bir türlü anlayamadı. ona "iblis" deyişini hatırladı. nasıl bu kadar ağır konuşabilir diye düşünüp durdu yarım saat boyunca. son olarak zamanın neden bu kadar mantıksız geçtiği konusu aklına takıldı.ama fazla düşünmeden kendini uykunun ellerine bıraktı. -her yer karanlıktı. sonra karanlığın ortasında iki kişi gördü. biri oldukça şişman, diğeri yaşlı ve kısa boylu. şişman olan kısaya bağırıyordu."iblis". sonra ortalık etrafı insanlar

nezih bir ortam

şöminenin başında, hiç utanmadan vurdurduğum ayının postu üzerinde oturmuş şarabımı yudumluyorum. şaraba da bok gibi para bayıldım. çünkü ben zengin ve fütursuz biriyim. ama kültürlüyüm de; bunları yaparken fonda klasik müzik çalıyor. kimin veya ne zaman yazılmış bir eser bilmiyorum. umrumda da değil, kültürlü göstersin de. hele bunları yalnız yapmak ayrı bir hava katıyor. gördüğünüz ve anlmadığınız gibi dalga geçmek seçtiğim birkaç cümlelik bu paragrafı yazarken bile kendimi tutamadım, dalga geçtim. ulan ne garip zevkleriniz var anlamıyorum ki. neyse hepsini irdeleyeceğim. ama önce paragrafın düzgün hali: "düşünsenize çocuklar; bir dağ evinde, şöminenin karşısında, postun üzerinde oturmuş şarabınızı yudumluyorsunuz. etrafta kimsecikler yok. fonda klasik müzik, chopin'in dört mevsimi. ayrıca elinizde de bir kitap, mesala ulysses..." aslında orjinal metin bu da değil ama elimden en fazla bu geliyor, yapacak bir şey yok. yergilerime bu sözlerin sahibi hakkında biraz

oha lan yazıyorum

kusura bakmayın ama yeminimi bozdum. bir dolma kaleme sattım valla hepinizi. zaten daha fazlasını da hak etmiyorsunuz. o değil de sizi bir kaleme satmam da çok ironik değil mi? kalem resmen kayıyor kağıdın üzerinde. yazarken bir an olsun bile takılmıyorum lan. hep aradığım şey buymuş demek ki. yazım da pek güzel valla. bakmaya doyamıyorum şu an. egom da zaten büyüktü; sanırım az önce bu konuda daha önce denenmiş bir rekor kırmış bulunuyorum. çok iyi değil mi? meyse yalan söylemeyi bırakırsak, yeminimi tam olarak bozmadım hala. elim kalemi alınca içimdeki yazar ortaya çıkmadı. holywood değil burası. ama bundan sonra tüm yazılarımı kağıt üzerine bu kalemle yazacağım. çünkü muhteşem bir duygu. şu an aynı kelimeyi defalarca yazabilirim. ama tabi ki bu kalemle. o kadar hızlı yazdım ki buraya kadar olan yeri; şu an elim ağrıyor yemin ederim. ama hiç durasım yok. bu zevki tatmayalı o kadar çok olmuştu ki. az önce yazar olmaya çalışan birini duydunuz. şimdi normale döneceksiniz. evet n

ulan ben var ya

sonunda başlıkta da klişe kullandık. oh ne güzel oldu. zaten bu size son benzeyişim valla. bir daha benzersem büyük ihtimal intihar ederim. gerçi onu da yadırgarsınız siz şimdi. ulan siz insanlar vallahi de billahi de insan değilsiniz ha. eskiden farklı olduğum halde aranızda zor da olsa yaşayabiliyordum. şimdi artık sizinle aynı havayı solumak bile istemiyorum. etiğinize sokayım sizin. hele şu herkes yapıyor işte demek ki bunda bir şey yok mantığınız var ya. ulan mantık yürütmeyi bile bilmiyorsunuz. bir de gel asosyal olma. ulan zaten kendinizden soğutmuştunuz şimdi yaşamaktan da soğudum. aranızda olmak filan istemiyorum artık. ahlak anlayışınıza da sokayım. ona da sokayım buna da. şu an o kadar sinirliyim ki cinsel tercihsizliğimi unutup hepinize gelebilirim. iğreniyorum sizden. ha bir de taşak geçmeniz var ya. o ayrı bir şey zaten. sizi adam yerine koyduk ya bir kere... size turgut uyar'la cevap veriyorum ve evet yine bu. hep aynısı kullanıyorum. ne denir bilmiyorum s

okul gazatesi için yazı çalışması

bugün benim için ilklerin ve enlerin günü. bu başlık da bunun zirvesi oldu. neyse en azından bu sefer birini boğmayacağım. taş paradoksuna inanan arkadaşım lütfen gülme. şu ilkleri sıralamaya başlamak lazım gelmekte. ilk olarak "en"lerle başlayalım; ulan daha önce hiç bu kadar alakasız bir başlık attığımı sanmıyorum. bu da en düşük cümlelerimden biri oldu. hayırlı olsun. güle güle kullanın. "bir akıl hastası olarak ben" yazımda da bahsettiğim gibi sonum kötü. bugün birine bu sefer seni gerçekten öldüreceğim diyerek saldırdım. kavga ettik ama kan çıkmadı. ayrıca şöyle bir baktım da bu yazıda hala insan olmadığım düşüncemle ilgili herhangi bir şey söylemediğimi far ettim ve aslında bağlamanın gereksizliğini görüp vazgeçmek için özben'le tartışırken kendisini domine edip, onun görüşü olan insan olmadığım yargısına bağlamanın daha iyi olacağını kabul edip bağlamak için hazırlıklara başladım ama sonra bunları buraya anlatırken inanılmaz uzunlukta ve bir o kadar d

sizi size anlatmak

size böyle yaptığınız şeylerdeki saçmalıkları, yanlışları filan anlatıyorum ya bir ara kendimi aydınlanma çağının filozofları gibi sandım. biri değil bildiğin hepsiymişim gibi düşündüm. sonra baktım da ben bile o kadar dönek olamam. hem pragmatist hem de halkçı olamam. globalleşen dünya götünüze girsin! of ne girişti be. ulan bu fransızca sınavları sayesinde öğrendik bir şeyler galiba. hem anlamını belki de yanlış bildiğim kelimeleri kullandım hem de küfrettim daha iyisi mi var yahu? neyse bu yazı egom üzerine olmayacak ama maximus narsistusun devamını yazmayı düşünüyorum, benim egom öyle bir yazıda anlatılacak kadar küçük değil. neyse hakikaten düşündüm de bu tespitler hiç de objektif değil. bu arada şeref sen geçen gün çok iğrenç bir insansın. yeri gelmişken klişeler hakkında da birkaç şey söylemek isterim. nefret ederim. ama gülmekten öldürürler beni. asla kullanmam ki kendimi tekrarlamaktan da nefret ederim. ama zorunda bırakıyorsunuz. az önce dünyanın en klişe sorusu soruldu

bir II

uzun zamandır bir şey yazmıyormuşum gibi geliyor. halbuki daha dün yazdım. her gün yazıyorum, yazıyorum yazmasına da daha bir giriş yapmasını bile bilmiyorum. böyle saçma bir giriş ancak benden çıkar zaten. ergen tripleriyle başladığım bu yazıma tabi ki böyle devam etmeyeceğim. ama kendimi çok yalnız hissediyorum. bütün dünya gitti bir ben kaldın. ya sabır! bu arada fark ettim de lan lise öncesiyle ilgili hiçbir şey hatırlamıyorum. bildiğin sanki yaşamamışım gibi. niye bilmiyorum diyecektim ki hafızam sağ olsun buldum. ben insan olmaktan liseye başladığım zamanlarda vaz geçtim. o gün bugündür -cümleyi nasıl bitirecektim lan- linkin park dinlemiyorum. kalemle, blogum için, yazdığım ikinci yazı bu. o yüzden ,saçmalamak konusunda, bu yazıda da kendimi daha yukarı çıkardığımı söyleyebilirim. ben bu işi bilmiyorum gerçekten. madem sayılamayacak kadar az okurum var, bundan sonra yeni bir kampanya başlatıyorum. eğer kendimden bu kadar çok ve siz insanlardan bu kadar genel konuşmamdan

bir I

evet, kazananı açıklamıyorum. bunca meraklıyı da bekletmek isterim açıkçası. açıklayacak olsam da merakları götlerinde (bizim orada öyle derler) patlayacak bunların. çünkü önceki yazımı bitireli beş dakika bile olmadı. üstelik ilk yazımı yayınlamayı da düşünmüyorum ki olayın ne olduğu merakını da içinize alıp iyice meraklanın. ya da vaz geçtim ya. ama bu birinci yazı olacak , o kesin. sırf götlük olsun diye. ulan insanlar sizden hakikaten nefret ediyorum. ayrıca süboya söylediğim laflar için de özür dilerim. adamdan su isteyeceğim şimdi. böyle olmaz. su mavidenizdeymiş lan. bütün küfürler kalsın abi. işim düşerse lafımı geri alırım. böyle bir boka yaramıyor özrüm. of! kusura bakmayın bilinç altımın penceresi açık unutmuşum, az önce iç sesime maruz kaldınız. neyse pek farkımız yok zaten. o daha dobradır. lafını hiç sakınmaz(klişeleri sikeyim). neyse kendimize gelelim. özben haklı. meraklılar kalacak öyle. yapacak bir şey yok. bu arada size bir şey sormam lazım. şizofrenlere nas

arkadaş ya

evet aferin geri zekalılar. artık yazılarımı okuyanlara hakaret etmeye başladım. zaten okuyan bir kişi var o da alınmaz. o yüzden dümdüz gidesim var annenize, eşinize, dostunuza ama kendimi tutuyorum ama arada kaçarsa kusura bakmayın. sizlere sizin arkadaşlık meselesinden aslında anlamadığınızı ama buna rağmen nasıl da her insana arkadaş gibi yaklaşmak gerektiğini söyleme hakkınızı kendinizde bulma cüretine sahip olduğunuzu göstermek istiyorum. şimdi bu cümleyi yeniden okuyun. saçma değil mi? siz de öylesiniz çünkü. siz bu işi beceremeyeceksiniz. valla lan. asla beraber yaşayamazsınız. hatta size fütüristik bir tahmin yaparak ileride hepinizin farklı gezegenlerde kendi kabuğunuza çekilip sevdiğiniz insanlardan bile ayrı yaşayacağınızı kanıtlayabilirim. tabi ki kanıtlamayacağımı biliyorsunuz. bunu hiç yapmadım. yetim var mı yok mu onu da bilemezsiniz. sen ayrısın sen biliyorsun. bir kere arkadaşlarınızı onların hassas yerlerinin anten ayarlarıyla oynayarak yanınızda tutamayacağını

ironidir o ironi

bu yazımda size bir şeyden bahsedeceğim şeklinde olan klişelerden nefret ediyorum. o yüzden bu klişeyle başlamak istedim. klişeleri de çok kullanmaya başladım. hadi hayırlısı. size biraz da dış dünyadan bahsetmek istiyorum. en az benim kadar boş yazan birini bulduğumu söylesem inanır mısın? yeni aşk hayatında mutluluk dilerim, dönme sakın geri çok gülerim...ehöm pardon diyerek devam ediyorum. bu arada hande yener'den o kadar çok nefret ediyorum ki ölse lokum dağıtırım. neyse biraz önceki facia şarkıya geçmeden önce söylediğim gibi benim kadar boş yazan hatta sanırım beni geçebilecek nitelikte bir insanı bulmuş bulunmaktayım. aslında çok önceden beri vardı bu blog ve bu saçmalık. ancak sizinle paylaşabileceğim kadar saçma olması için biraz pişmesi gerekti tabi. "O yüzden, akşamları yüz dört düğme, ucuz sigara, bir şişe su, çay, acil hallerde yüzümün tuzlanmaması için mendil, bazen de hatıraları geri getirebilmesi için birkaç fotoğraf, ben böyle günlerde siz sessiz sakin

zaman

Resim
rob gonsalves' in eseri olan bu resmi niye koyduğumu hiç bilmiyorum açıkçası. bahsetmek istediklerimle uzaktan yakından alakası bulunmuyor. ama güzel resim değil mi? öğrenin adamı da kültürünüz artsın. entellektüel ortamlara akın. ayrıca resim başlıkla alakayı kurmamı sağlıyor daha ne olsun ki? bahsedeceğim konuya gelirsek ben de bilmiyorum. herhalde yine olduğunu bildiğim ve bildiğiniz halde kurtulmaya çalışmadığım ve çalışmadığınız seviyeli ilişkiler bulundurduğum ve bulundurduğunuz komplekslerim ve komplekslerinizden bahsederim. bu kadar bahsettiğim yeter. hazır konuşacak bir şey yok olmayan size yazdıklarımı beğenen bir kişiyi daha bulduğum üzücü haberini vermek istiyorum. bildiğin beğenmiş lan. hatta normal konuşurken kurduğum bir cümleyi bile beğendi. bu cümlenin biraz iricesi üst paragrafın büyük bir kısmı. acaba dalga filan mı geçti, onu da anlamadım. bu arada hitap tarzımın "sen" e doğru kaymasının sebebi okuyucularımla daha da samimi olmak istemem değil

h.h.h. 'ye mektup

sevgili ha-ha hikmet; seni tanımaya daha yeni başladım ama sanki yıllardır tanıdığım bir insanlar konuşuyormuşum gibi klişesini kullanabileceğim biri gibi düşünüyorum seni. çok fazla gibi oldu gibi. yok yok böyle iyi. klişeyi kullanmamaın sebebi olarak senin hala tam olarak içindeki özben'i bulamamaış olman, hala tanışamadığım kendi özben'ime ve kendime yakıştırdığım sıfatları kendine bihaber bir şekilde yakıştırmanı gösterebilmekteyim. ayrıca insanların saçma olarak adlettiği cümlelerin de en az şu an sana yazdıklarım kadar mantıklı. bu kadar çelişkili bilinçler olduğunuzu düşünmeleri de bu yüzden zaten. bu arada türkçenin gizli köşelerinde tozlanmış bir şekilde saklanan kelimeleri de sırf sen seviyorsun diye bu kadar kullanıyorum. bencede onları gün yüzüne çıkartmak, topluma kazandırmak, sosyalleştirmek, bir işe sokmak, eline onu bir süre idare etmesi için üç beş kuruş sıkıştırmak, bir aile kurmasına ön ayak olmak, hayatını düzene sokmak, arada çaya gitmek, evlenip hanıml

sevgi pıtırcıkları

ah siz insanlar. ben buna çok gülüyorum ya. yine muheşem bir hitap ve nefret ettiğim sözlük jargonuyla başladığım bu yazımda sizlerle birlikte olduğum için kendimi esefle kınıyorum. bugünkü nefretimin sebebi ise yine sizsiniz işte. ne bekliyordunuz ki? bu arada yazdığım yazılarda gördüğüm birkaç yazım hatası vadı, dediğim gibi gördüm. ama düzeltmedim. bunun için de sizden özür dileyecek değilim. okumayın zaten beni. eğer başlığa gelirsek ki beni devamlı okuyan bir kaç tane akıl hastası var onlar başlıpa gelmeyeceğimi düşünüceklerdir bu sefer yine başlıktan bahsetmeyi düşünmüyorum. ama bahsedesim de var o yüzden kendimi çiğniyor ve başlıktan bahsetmeye karar veriyorum. yine saçma sapan başladım. bu yüzden hiç bitiresim yok. aynı kelimeyi defalarca yazasım var hatta. ama bunu başka bir yazıya saklasam iyi olabilir. kimin için iyi olur bilmiyorum ama olabilir işte. asıl konuya sonunda geldim. ya siz insanlar nasıl varlıklarsınız diyerek başlamak istiyorum yine. bu da klişe oldu.  

galatasaray-karpaty üzerinden çöküş

öncelikle bu yazıma başlarken bugüne kadar bana bir kere bile destek olmamış yakınım kim varsa desteksizliklerinden dolayı kendilerine müteşşekirim. onlar olmasa ben insanlıktan çıkıp sizden tamamen kopamaz ve artık farklı bir varlık olarak değerlendiremezdim kendimi (devrik cümle dünyanın en güzel şeyi olabilir). bir parodi olmasıyla amacıyla yazmayı fikrettiğim bu metin her ne kadar teessüflerle başlamış olsa da yine kendi çizgimde olabildiğince mantıklı bir şekilde ilerleyeceğim. sevgili galatasaray; merhaba, nasılsın? beni sorarsan iyiyim. karpaty nasıl? onu da çok özledim. benim için öpül kendisi tarafından. galatasaray çok kötü. hiç oynayamıyor. total futbolu da tutturamadılar. az önce olabileceğim en basit varlık yani insan oldum. büyük bir hevesle işe başlayıp yazımı yarıda bırakmam; aslında sizin ne kadar basit olamadığınız göstermemek amacındaydı. basit demişken basiretiniz kesilsin inşallah. bir türlü giriş yapamadığım bu yazımı devam ettirmekteki sonsuz çabamı dev

the social network

hayatımda ilk defa ingilizce başlık da atarak kendimden tamamiyle geçmiş ve benliğimi kaybetmiş bulunuyorum. ayrıca hala eskisi gibiyim. hazır filmi de çıkmışken bu yazımda siz insanların nedense bayıldığı twitter, facebook gibi aslında benden daha saçma olma olasılığı bulunan ancak mantıklı sosyal ağlardan dert yanacağım. bu ağların tanımını yapmak gerekli diye düşünüyorum. onu da şöyle düşünelim; boş iş. şimdi internette araştırmalar varmış, insan ilişkilerini iyileştiriyormuş, insanı sosyalleştiriyormuş falan filan demeyin bana. hepsi doğruluk payı olan büyük yalanlar. yok işte yeni insanlar tanırsınız şöyle de böyle de. biri bana söylesin lütfen hanginiz o yeni tanıdığınız insanı iyi tanıdığını iddia edebilecek? bir "slm, nbr?" ile insanlarla ilişki kurabileceğinizi sanıyorsanız, siz insanlar birbirinizi tanımıyorsunuz bile. çık sokağa da birine ağız dolusu bir "merhaba" ile selam ver. seni asosyal sosyal insan seni. daha önce de milyonlarca kez söylediğim

popüler kültür

bu yazımda siz insanların başka bir dangalak icadı olan popüler kültür kavramı hakkında saçma sapan argümanlarımı sunacağım. dinlemeyin bence. popüler kültür nedir? yenir mi? dünyanın en klişe soru tipi olabilecek kapasiteye sahip bu kalıbı da kullandıktan sonra nitelikli bir yazı yazmam beklenemez herhalde. kalıbın suçu yok bütün sorun benim o koca kıçı öhem pardon bütün sorun bende işte. neyse popüler kültür dediğimiz şey sizin günlük hayatta "moda", "herkes bunu giyiyor", "arkadaşımda da var", vb. olarak adlandırdığınız ya da nitelendirdiğiniz şeylerin tamamı popüler kültürdür. peki bu popüler kültür ne yapar? gizlide kalmış bir başka klişeyle beraber bu paragrafa başlamış bulunuyorum. efendim popüler kültür bildiğin para harcatmak için olan bir şey. şu converse'tir, tiger'dır, ugg'dır ( o başka bir şey ) dediğin şeyler ortopedik olarak dünyanın en sorumlu ayakkabıları olmasına rağmen milyonlar satmış olabilir. en azından türkiye'de

sizi çakal insanlar

bu yazımda ise siz insanların çakallığına teleskop tutuyorum. evet teleskop biyolojiden nefret ederim çünkü. siz çakallar niyeyse kimseye güvenmiyorsunuz. niye lan? ne yaptınız ki birbirinize? her şeyin altında bir hinlik ararsınız. çakalsınız ya. bu arada çakal fırat abi nerelerde ya? aylardır görmüyorum. eski voleybolculardam kim kaldı? o değil bir de insanı tipine bakar değerlendirirsiniz ya sıradan geçiresim gelir sizi. tabi o anlamda değil ben cinsel tercihsizim. ulan o işler öyle olsaydı bizim okul mankenlik ajansı gibi olmaz mıydı? peki niye benim çok yakınımda sakallı-bıyıklı, şarkılı-türkülü biri oturuyor? bu arada sakalıma laf eden hocalar onunkine de bakın bir zahmet. amcam hacdan geldi o kadar sakalı yok. ayrıca hadi onu geçtim ben sırf suratına baksan insanoğlundan fiziki yönden de ayrılacak biri olarak sizin mantığınıza göre benim eğitilemez derecede olmam lazımdı. ama kusura bakmayın en az sizin kadar zekiyim. egomu da biraz tatmin ettikten sonra sanırım biraz ha

ah siz insanlar

ah siz insanlar, diye başlamak isterdim yazıma ama başlıkla aynı başlangıcı olan yazılardan nefret ederim. klişe konusunda tavan yapmak isteyen siz değerli insanlara bunu öneririm ki fıtratınızın gereğini yapın klişe olun da ben de sizden nefret edeyim. bu yazımı yazma sebebim ise yine sizden nefret etmem insanlar. özellikle bazılarınız - onlar kendilerini biliyor klişesini kullanmak istemediğim için - onlar kendilerini biliyor, bu konuda bana çok yardımcı oluyorsunuz. ama buna gerek yok ben zaten sizden nefret ediyorum. zorlarsanız sadece daha önce iki kere yaptığım gibi sizi öldürmeyi denerim. tamam mı cicişler? bu kadar nefretle dolmamın ve nefret kelimesini bu kadar çok kullanmamın sebebi iki gün içinde yediğim 4 tanesi çok saçma, 3 tanesi orta saçmalıkta birisi ise nispeten daha az saçmalıkta olmak üzere 9 tane atar yedim (birisi haklıydı ona bir şey demiyorum). aptalın biri yine bilgisi olmadan fikri olan bir insan kızı son bir aydır çalışmaktan harap ve bitap düşmüş olan ben

bir kitap okudum hayatım değişti

ya böyle dostlar. bir kitap okudum hayatım değişti. çok safsınız ha. ben böyle bir cümleyi asla söylemem. söylesem de başlıkta olmaz zaten. bu yazımda kitap okuyormuş gibi yapıp, kültürlü gözükmeye çalışan vikipedi canavarlarına saldıracağım. kendilerinden nefret ederken, aynı zamanda sempati de duyuyorum. işte bu benim! bu entellektüel görünümlü şahinleri nefretle anmamak, aynı zamanda da bu zavallılıklarından dolayı sempati duymamak benim mantıksızlığıma göre pek de mümkün olmasa gerek. kan çekiyor işte. bir zavallı olarak kendilerini anlıyorum. kültürlü olma çabalarını da anlıyorum. tabi benim kadar kültürlü, okumuş, gün görmüş olmaları pek muhtemel olmadığı için vikipedi eşliğinde kendilerine oryantasyon yapmaları onların zavallılığını ortaya çıkarmakla beraber aynı zamanda daha artıyor gibi. ya da değil bilemedim şimdi. tabi bunların en saçma özellikleri kitap okumaya birden başlamış olmalarıdır. aynı zaman da daha çok kelimeyle konuşmak isterlerken birbirinden düşük cümlele

okunmaması gerektiğini bilirsin sen

ilk olarak bu kadar kasınç bir başlıkla başladığım için özür diliyorum. çıkar çıkmaz gittiğim ve hayal kırıklığına uğradığım harry potter filminin etkisinin altındayım halen. ayrıca harry de kim olduğunu bilirsin sen dedi, bu da beni çok üzdü. ulan resmen normal cümlelerle saçmaladım. bir facebook'da video altına yorum yapmadığım kaldı ki çok şükür hesabım yok. bu kasınç başlığın -gene kasınç dedim evet- sebebine gelirsek adsızın biri yorum yapmış 7 milyar insandan seni ayıran ne, niye okuyalım diye. bu sorular dizisine iki etapta cevap vermek isterim: 1) ben insan değilim. bunu daha önce defalarca dile getirdim yazılarımda. ayrıca artık her yazımın sonuna koymayı düşündüğüm ve birkaç yazıdan beri yaptığım gibi en sona "a ve i" yazmam da bunun bir sonucudur. benim türümü bilenler bilir sevgili aziz nesin benimle ilgili çok kitap yazmıştır. 2) biraz ciddi olmaya çalışırsak; yapamayız. bir kere biz kim? neyse soruya cevabım şu: beni okumanız için bir tek neden yok. n

yazmasam ölürdüm

olmayan okuyucularıma onlara söylemeden kendi kendime verdiğim bir söz vardı; buraya her gün yazacaktım ama mukadderat işte. olmadı. şu dokuz günlük bayram tatili boyunca internete sadece birkaç defa girebildiğim için -çünkü evimde internet yok- yazmaya müsait olmadı hiçbir organım. şu anda ise oturduğum yerden kalkıp gitmeyen tarafımla bu yazıyı yazıyorum. öncelikle şunu söylemeliyim; bu yazının hiçbir amacı yok. öyle işte ne oldu ne bitti onları yazacağım. bir de tabi kendimi aşağılayacağım. o olmadan ben var olamam zaten. ilk olarak size bir rüyamı anlatmak istiyorum. gündüz niyetine deyin lütfen. geçen gece rüyamda hatunun biri gayet seksi bir kıyafetsizlikle yanıma geldi ve halvet olmak istediğini söyledi. ben ise aseksüel olduğumu ve kızın böyle üşüyeceğini söyledim. garip bir rüyaydı ama kendimle gurur duydum. demek ki cinsel tercihsizliğimi bilinç altım da kabul etmiş artık. beni üzen, düşündüren bu haklı gurur bana kesinlikle saçmaladığımı kanıtladı. tıpkı şu an bu satırla

bir bedevi olarak ben

ilk defa başlıkla alakalı bir metin yazacağım için çok heyecanlıyım, heyecanımı yenemediğim için yine başlıkla alakasız yazmaya karar verdim. yok yok şaka. bu sfere başlıkla alakalı yazıyorum. şimdi nereden geliyor bu bedevilik derseniz zaten tip olarak bir orta doğululuk var bende. kara kuru bir şeyim. aksan desen türkiye' nin en iyi lisesinde okumama rağmen hatta hayatımın okumakla geçmesine  rağmen türkçeyi yeni öğrenmiş bir arap gibi k ları kh diye okuyan biriyim. bir ara düzeltmeye çalıştım  da o zaman da türkçeyi amerikan aksanıyla konuşan ve hala kalın k ları söyleyemeyen bir arap gibi olduğum için bu saçma kombinasyondan vazgeçip benliğime döndüm. benliğime döndüm derken hiç düşük cümle yok bu paragrafta olmadı böyle neyse telafi ederim bir ara. işin esprisine dönersek 3 haftada başıma birkaç olay geldi onları anlatırsam sanırım bana hak vereceksiniz. ilk olay telefonumun artık kanalizasyonun bir parçası olması. biliyorsunuz ki dünyanın en saçma adamı benim. o yüzden

maximus narsistus

sanırım şu dünyada egosu en büyük olan insan benim. bunu attığım başlıklardan, "ben kültürlüyüm"  havamdan ve davranışlarımdan anlayabilirsiniz. yazıma başlarken de kanıtladım bunu zaten.  yazamamamı burada afişe etmem bile bundan kellidir. şu an bile daha eski kelimeler kullanarak  egomu kanıtlamaya çalışıyorum. hem kendime, hem de okuyan varsa onlara kanıtlamaya çalışıyorum ki bunun ilk bölümünü halen becerebilmiş değilim. buradan yola çıkarak kendimle ilgili sıçacağım tespit şizofrenik olduğumdur. bildiğin ilaç filan kullanmaya başlamam lazım. hatta kitaplara konu olacak kadar büyük bir vakayım bence. tıp dünyası beni artık fark etmeli(?!).  buradan çıkacak sonuç şudur ki bu yazı hala bitmedi. çünkü hala kendimle çelişmiş değilim. o yüzden bu bölümü şöyle açmak istiyorum: emsali görülmemiş bir mütevaziyeti bulunduran ben, kibrin veya büyük görmenin gazabına bir an olsun uğramadım. şu dünyanın son temiz insanlarından olduğum halde mütevazi bir şekilde kendi kabuğumda müt

bir asinus olarak ben

daha önceki yazılarımda da çeşitli bakış açılarından dile getirdiğim gibi ben ergen triplerine girmiş bir yeni yetme değilim hatta bildiğin insan değilim. benim için yapılan en güzel tanımı daha önce vermiştim: equus asinus. öncelikle insan olmadığımı söylememin en önemli amacı bu gerçeği -tıpkı yazamadığım gerçeği gibi- kendime kanıtlamak. bunu kanıtlarken de sanırım bazı kabul ettiğim gerçekleri size anlatmak ve onları argümantasyon yaparken kullanmak zorundayım. bu arada gördüğünüz gibi düşük cümlenin dibine vurmuş durumdayım yine. yalnız bunları açıklamadan önce şunu söylemek istiyorum ki; benim ergen triplerine girdiğimi ve bunu kız tavlamak gibi benden ve bu cümleden daha saçma bir olay için kullandığımı söyleyenler lütfen azalarak biterken aldıkları boşuna nefesin hesabını yapıp komple bitsinler. yorumcu lafım sana; yeter. ilk olarak kız meselesine değinmek istiyorum. bir kere kız tavlamak gibi bir amacım olsaydı olabildiğince sosyal bir insan olurdum. ama bilenler bilir k

bir ergen olarak ben

size daha önceki yazımda klasik ergen davranışları sergilemediğimi söylemiştim. şimdi ise dibine kadar ergen olduğumu söylemek istiyorum. bu kadar da saçmayım. "kimse beni anlamıyor, ben farklı biriyim" diye bağıran yazılarımı tekrar okuduktan sonra varacağım sonuç şudur ki; haklıyım. eğer bu başlığa bu yazı olur mu diye evini, apartmanını hatta mahallesini inletenler varsa onlara mesajım şudur ki; yapmayın. yazılarım konusunda gerçek bir rehber, bir aydınlatıcı olan "gecenin karanlığı" adlı yazımı okumanızı tavsiye ederim. hazır düşük bir cümle daha kurmuşken bloğa yapılan ilk yorumun yazılarıma değil de bana yapılmasının açıkçası hiç de sikimde olmadığını ekseriyetle belirtmek isterim. ama yine de sildim. niye diye soranları duyar gibiyim. yok kulağım çınlamış. her yazımda olmasını istediğim ve bu konuda çalışmalara daha önceki yazılarımda başladığım "ciddi olalım" adlı bölüme girersek; bu yazının bana yapılan bir yorum üstüne olmasını istemezdim a

bir akıl hastası olarak ben

öz saygımın tavan yaptığı şu saatlerde yine kendime iltifat etmeyi bir borç bildim ve akıl hastası olduğumu itiraf ettim. genelde deli olanlar itiraf etmezlermiş deli olduklarını ama ben deli olmadığım için itiraf etmeliyim. bu kadar saçma yazıyorum. insanların kendi geleceklerini hayal ettikleri uyku öncesi seanslardan ben de yaparım ama ben realist bir biçimde tek bir senaryo yazarım ve sonuç akıl hastanesidir. nereden bu sonuca vardığımı size bir iki saçma paragrafta anlatacağım: ilk olarak dünyanın en kararlı insanı olmakla beraber sanırım dünyanın en sinirli insanı da benim. bilenler bilir iki kere cinayete teşebbüs ettim. bildiğin öldürüyordum lan! bir de aynı hafta içinde oldu bunlar. herhalde kesin katil olurum bir gün. bu sinir başka bir sonuca götürmez. katil olursam da ya cezai ehliyetimi alamam ya da hapishane de çıldırırım. aynı şey sonuç hep aynı. diğer bir neden ise çevremle olan ilişkilerim. tabi kendimle olan ilişkilerim de var. insanları sevmem. bu kadar da net

"BİZ" adlı saçmalık

kendime ve size -siz ne yahu (oha lan yahu da dedim) sanki okuyan var- yazamadığımı kanıtlamak için dün yazdığım saçmalıklar dizisinin sonucu "BİZ" adlı öyküyü yayınlamaya karar verdim. faites-vous plaisir! Hava kararmaya başladı. Bay E'nin evi oldukça sessizdi. Zaten en çok istediği şey de buydu. Sessizlik. Başka türlü olmuyordu çünkü. Yapamıyordu. Daktilonun başına oturdu. İyi ki geçmedim bilgisayara diye düşündü. O ses olmadan nasıl zevk alıyorlar yazmaktan? Demek bir bildikleri var. Olsun yine de o zevki vermez. O tıkırtılar olmadan... Ne diyorum ben diye bağırdı birden kendine. Az önceki konuşmayı sesli olarak düşünmüştü. Demek ki yazmaya başlayabilecekti. Bu onun ilham perisinin “ müsait misiniz acaba? “ diye açtığı telefon gibi bir şeydi. Fırsatı kaçırmamak için kendine dışarıdan bakmayı bırakıp dikkatini yazısına odaklamaya çalıştı. Nasıl bir şey olacak acaba? Şu ilk cümleyi yazsam olacak ama... Sonra birden elini tuşlara götürdü. “GÜNEŞ” yazdı. Bir süre

gecenin karanlığı

başlığı görünce sizi edebi zevk açısından doyuracak bir metin görmeyi arzuladıysanız kusura bakmayın ama en az bu cümle kadar saçmasınız. ben yazmamayayeminedenadam olarak aynı zamanda yazamamayadayeminetmişadam olduğum için "gecenin karanlığı" adlı başlıklı bir yazıyı da yazamayacağımı aslında hiçbir şey yazamayacağımı da bu düşük cümle ile kanıtlamış bulunuyorum. ayrıca aklıma gelmişken benim öz güven sorunu olan bir ergen olduğumu düşünenlere şunu söylemek istiyorum: yaşım itibariyle haklısınız. her ne kadar fiziksel olarak ergenlik döneminden çıkmış olsam da hala ruhsal buhranlar yaşamaktayım. 18 yaşına gelmiş biri olarak kendime ergen diyecek kadar da öz saygım var. ha yine ayrıca "ulan madem yazamıyorsun bu blog nedir?" diyenler için de şunu söylüyorum: haklısınız aslında. ama bunu bir önceki yazımda da söylemiştim yeminim var ve yeminimi sürdürmekte kararlıyım. biraz ciddi olursam aslında bloğu yazamadığımı kendime kanıtlamak için açtım. bir yanım bu ge

yazmamayayeminedenadam

benim bu adam. yaklaşık beş dakika önce "bundan sonra yazmıyorum" ulan diye boşluğa mertlik taslıyordum; şimdi ise bloğumun ilk yazısını yazıyorum. ne kadar kararlı bir insan olduğumu sanırım siz de saptayabilirsiniz. yazmamaya yemin ettim çünkü yazamıyorum. anlık bir kitlenme değil bu bildiğin böyle bir yetim yok. iyi bir şey ortaya çıkardığımı düşündüğümde bile olabildiğine saçma, anlamsız ve amatörce oluyor. o yüzden yaklaşık beş dakika önce yemin ettim. yeminimi sürdürmekte de kararlıyım. bu yazının bile sonunu getiremeyen ben tamamen boş bir çabanın aracı olacak bu bloğu resmen hizmete açıyorum, açtım. hayırlı mı olur bilmem.