the social network

hayatımda ilk defa ingilizce başlık da atarak kendimden tamamiyle geçmiş ve benliğimi kaybetmiş bulunuyorum. ayrıca hala eskisi gibiyim.

hazır filmi de çıkmışken bu yazımda siz insanların nedense bayıldığı twitter, facebook gibi aslında benden daha saçma olma olasılığı bulunan ancak mantıklı sosyal ağlardan dert yanacağım. bu ağların tanımını yapmak gerekli diye düşünüyorum. onu da şöyle düşünelim; boş iş.

şimdi internette araştırmalar varmış, insan ilişkilerini iyileştiriyormuş, insanı sosyalleştiriyormuş falan filan demeyin bana. hepsi doğruluk payı olan büyük yalanlar. yok işte yeni insanlar tanırsınız şöyle de böyle de. biri bana söylesin lütfen hanginiz o yeni tanıdığınız insanı iyi tanıdığını iddia edebilecek? bir "slm, nbr?" ile insanlarla ilişki kurabileceğinizi sanıyorsanız, siz insanlar birbirinizi tanımıyorsunuz bile. çık sokağa da birine ağız dolusu bir "merhaba" ile selam ver. seni asosyal sosyal insan seni.

daha önce de milyonlarca kez söylediğim gibi abartmayı hiç sevmem. hele hele klişeler kullanmayı hiç sevmem. kötü şeylerdir. tabi kime göre neye göre? neyse daha önce de abartmadan binlerce kez söylediğim gibi sizi hiç sevmem. ama asıl söylemem gereken bu değildi. hah buldum sizi hiç anlamam. biraz önce yukarıdaki paragrafın bir tarafında bahsettiğim gibi şu "sosyal ağ" denen yerlerde saatlerce ne yaptığınızı anlayamıyorum. paragrafın diğer tarafında dediğim gibi ise sizi anlıyor ve hak veriyorum.

facebook'a film üzerinden baya bir salladıktan sonra sıra geldi twitter'a. turkishmusic.org edasıyla sana laflar hazırladım twitter:
şimdi bu twitter aslına bakarsan çok yararlı bir şey. haber alabiliyorsun, sevdiğin insanları, beğendiğin oyuncuları takip edebiliyorsun... milyon tane yararlı avantajı var yani. bir de "şu an istanbuldayım" yazıyorsun ya mesala. o dünyanın en yararlı fasilitesi olabilir.

bu ağların diğer bir yanları ise böyle muhteşem dehşetli deyimler bulunmasına vesile olmasıdır. böyle tarzanca laflar filan. bir de aklıma gelmişken bu platformları ingilizce kullananlar var ya, onlara hastayım ha. çok cool duruyorlar. yabancı dilde biliyorlar. bir de benim kadar olmasınlar çok alçak gönüllüler bu insanlar. bayılıyorum size canlarım benim.

bu kadar sövdükten sonra ne yapmam gerekir biliyorum. sanırım ben üye miyim değil miyim onu söylemem lazım. facebook'da bulunduğum 6 gün süresince anladım ki gerçek dünyada zaten yeterince taşak konusu olan ben sosyalleşip sanal alemde de müstakbel taşak konusu olarak asosyalleşeceğimden dolayı o iş bana göre değil. zaten sıkılırım ben öyle bütün gün fotoğraflara bakmaktan. benle konuşan da olmaz.

twitter'a üyeyim severim. orada kimseyle konuşmana gerek yok. sadece bir kaç şeyi "follow" edip takip ediyorsun. şahane bir şey açıkçası. yukarıda da zaten twitter için iyi dileklerimden bahsetmiştim. dünyanın en kararlı insanı benim değil mi? illa ironi yapacağım diye bir şey yok.

sözlüklere de laf etmek isterdim ama bilmiyorum edesim gelmedi. onları yeri hepiniz için ayrı bilirim. bu arada isteyen sizi istediği gibi eleştirir sevgili kuş konmaz ünlüler, ünlü olmanız sizi eleştiriye açık yapar bilmem bilir misiniz?

bu arada yine aklıma gelmişken bu yazıların sonuna attığım imzanın ne olduğunu anlamayanlar var. onu şöyle açılayayım. asinus; latince eşek demek. a ve i de bildiğin anırma işte.


ironi yaparken bile ironi yaptığım baştan aşağı bir ironi olan bu çelişkiler bütününü çeşitli saçmalıklarla süsleyerek bitirmek isterim. bu arada niye kimse sormadı lan neden hep dolaylayarak anlattığımı. ben bile merak ederdim. neyse merak eden varsa içinde patlasın. bu arada sosyalleşin, özgürlükçü olun, tek tip olun okanı izleyin. ben öyle yapacağım bu akşam. adam biliyor işi aga ( bunu demeyecektin laaaaaan! ( az önce kendimi tartakladım.) ). neyse comsume, obey, die diyerek bilmediğim bir dilde size veda ediyorum. güle güle. a ve i.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

güneş batarken -depresyonun- ardındaki tepelerin

tren garından özür diliyorum

nezih bir ortam