güneş batarken -depresyonun- ardındaki tepelerin
geçen mayıs itibariyle başlayan süreç ile birlikte yaklaşık 10 sene, mektebe girişimden 2017 mayıs'a kadar, süren depresyonumdan çıkmak üzereyim şu aralar. hatta belki de çıktım da şu an hissettiğim şey normal, mental olarak sağlıklı insanların hissettiği sıradan keyifsiz günlerden biri. bunu net olarak bilmiyorum zira o günlerden daha önce yaşamadım. mental ergenlik dönemim başlangıcı depresyonunkine denk düşüyor.
nisan ayı dolaylarında dibi gördükten sonra, mayıs gibi -2 aylık bir interlüdü saymazsak- 10 seneden beri devamlı olarak içerisinde bulunduğum halet-i ruhiyenin baya baya tanılanabilir klinik depresyon olduğunu fark edince -zira bilirsiniz az buçuk kafam çalışır, 10 senede fark etmeyi başardım- bilinçsiz bir şekilde çıkış için ilk adımı atmış oldum/olmuşum. insanlara yeni yeni söylemeye başladığım gibi birkaç seans profesyonel yardım aldıktan sonra da son bir ay itibariyle hala arada sırada hüzünlü olsa da depresyon sonrası hayatımın içerisinde bulunmaktayım. bu uzun süren buhranlarım sırasında kafasını siktiğim kim varsa en içten özürlerimi sunuyorum.
bu yazımsının amacı geçirdiğim zorlu süreci anlatıp bir başarı hikayesi oluşturmak değil, sadece kafamı boşaltmak. zira ne başarı olarak adlandırılabilecek bir şey var ne de böyle saçmalamak depresyonun bir parçasıydı, kafada dağınık halde bulunan şeylere hafif düzen vererek somut hale geçirmek yıllar içerisinde oluşturduğumun kişiliğimin parçası. ayrıca mübalağayı da severim.
yıllardır kendimi sevmedim, sevecek bir şey bulamadım. bu yüzden beni seven insanların sevgilerine mantıklı bir anlam vermek çok zor oldu ve binaenaleyh sorunlu ilişkilerim oldu. şimdi yeni yeni kendimi asgari miktarda sevmeye başlarken, karşılaştığım -diğer insanlar için küçük olduğunu düşündüğüm- engeller bana bir everest, hatta bir olympus oldu (mübalağayı severim demiş miydim?). yaptığım hatalar yüzünden kendimi affetmekte hala çok zorlanıyorum. errare humanum est (yazar burada ufaktan hava atıyor) ama yapılan hatalar özsevgi/saygıyı nasıl etkilemeli, bunun oluru-çıkar yolu nedir bilemiyorum. bilmemek beni çok üzüyor.
bunu da aşacağım, bunun da üstesinden geleceğim cinsinden şeyler söylemeyeceğim çünkü ben öyle biri değilim. aşamayacağım demiyorum, ama bunu bir meydan okuma ya da fethedilecek bir toprak gibi görmek fıtratımda yok. fıtratım hallederiz diyor. sözünü etmişken fıtratım, les autres; les autres, fıtratım (yazar burada yine hava attı, iki dakika uslu dursana be adam).
hayat izafi olarak daha güzel, insanlar izafi olarak çok daha az cehennem (bak yine), bazı insanlar ise çok güzel (gülümsüyor). böyle devam etmesi umuduyla. azamet.
nisan ayı dolaylarında dibi gördükten sonra, mayıs gibi -2 aylık bir interlüdü saymazsak- 10 seneden beri devamlı olarak içerisinde bulunduğum halet-i ruhiyenin baya baya tanılanabilir klinik depresyon olduğunu fark edince -zira bilirsiniz az buçuk kafam çalışır, 10 senede fark etmeyi başardım- bilinçsiz bir şekilde çıkış için ilk adımı atmış oldum/olmuşum. insanlara yeni yeni söylemeye başladığım gibi birkaç seans profesyonel yardım aldıktan sonra da son bir ay itibariyle hala arada sırada hüzünlü olsa da depresyon sonrası hayatımın içerisinde bulunmaktayım. bu uzun süren buhranlarım sırasında kafasını siktiğim kim varsa en içten özürlerimi sunuyorum.
bu yazımsının amacı geçirdiğim zorlu süreci anlatıp bir başarı hikayesi oluşturmak değil, sadece kafamı boşaltmak. zira ne başarı olarak adlandırılabilecek bir şey var ne de böyle saçmalamak depresyonun bir parçasıydı, kafada dağınık halde bulunan şeylere hafif düzen vererek somut hale geçirmek yıllar içerisinde oluşturduğumun kişiliğimin parçası. ayrıca mübalağayı da severim.
yıllardır kendimi sevmedim, sevecek bir şey bulamadım. bu yüzden beni seven insanların sevgilerine mantıklı bir anlam vermek çok zor oldu ve binaenaleyh sorunlu ilişkilerim oldu. şimdi yeni yeni kendimi asgari miktarda sevmeye başlarken, karşılaştığım -diğer insanlar için küçük olduğunu düşündüğüm- engeller bana bir everest, hatta bir olympus oldu (mübalağayı severim demiş miydim?). yaptığım hatalar yüzünden kendimi affetmekte hala çok zorlanıyorum. errare humanum est (yazar burada ufaktan hava atıyor) ama yapılan hatalar özsevgi/saygıyı nasıl etkilemeli, bunun oluru-çıkar yolu nedir bilemiyorum. bilmemek beni çok üzüyor.
bunu da aşacağım, bunun da üstesinden geleceğim cinsinden şeyler söylemeyeceğim çünkü ben öyle biri değilim. aşamayacağım demiyorum, ama bunu bir meydan okuma ya da fethedilecek bir toprak gibi görmek fıtratımda yok. fıtratım hallederiz diyor. sözünü etmişken fıtratım, les autres; les autres, fıtratım (yazar burada yine hava attı, iki dakika uslu dursana be adam).
hayat izafi olarak daha güzel, insanlar izafi olarak çok daha az cehennem (bak yine), bazı insanlar ise çok güzel (gülümsüyor). böyle devam etmesi umuduyla. azamet.
Yorumlar
Yorum Gönder