tutarsızlık hakkı, yurttan haberler ve yoğurt

son yazımda bu sıralar kendimi konuşarak değil de yazarak ifade edeceğimi söylemişim ve 2 sene geçmiş. tam da benden beklenen bir tutarlılık söz konusu. kim neden benden ya da herhangi birinden bir tutarlılık bekler çok da anladığım işler değil. o yüzden birazdan anlamadığım bir şeyi neden anlamadığım üzerine bilincimi kusacağım her zamanki gibi (gerçek tutarlılık).

her insanın kendiyle çelişmeye, çatışan düşüncelere sahip olmaya hakkı olmalı. ya da olmamalı ya vazgeçtim (see what i did there). hayat karar alarak geçiyor. yoğurdu az küçük alayım sonra bozuluyor, küçük aldım ama hayvan gibi yedim bitirdim bir dahaki sefere büyük alayım, yoğurdu büyük aldım yarısı boşa gitti bozuldu yine, bundan sonra hep küçük alayım, evde asla yopurt yapmam, acaba evde yoğurt yapsam mı, yoğurdu az küçük alayım sonra bozuluyor... kısır döngü içerisinde çelişen kararlar alıp duruyorum. kimsenin yoğurt konusunda bu kadar derin düşüncelere dalıp kararlar aldığını düşünmüyorum ama sizin de hayatınızda bir yoğurt vardır elbet. benim yoğurttan başka bir şey yok çünkü. 

derdim öyle meta olmak, 4. duvarı kırmak, metinlerarası olmak filan değil ama sanki tüm bu tutarsızlıklar içinde de bir aynılık, devamlılık var gibi. yoğurt alegorisinden devam edersek (alegori değil sıkıntım büyük) dönüp dolaşıp aynı noktaya gelmek bir tutarlılık ve herhangi bir insandan beklenebilecek tek tutarlılık da bu olmalı. benim kendimle çelişmeye hakkım var çünkü en doğru (ne demekse), en zeki (aman efendim ne demek), en mantıklı (ne demeye lazım) insanı ben değilim. üstünlük sıfatları kullandığıma göre birisinin bu özelliklere sahip olması lazım ama kimse değil (çelişmelere doyamıyorum). 5 dakika önce aldığım kararı beğenmeyip fikrimi değiştirebilirim ya da bağlantılı iki konu hakkında farklı düşünebilirim. sen öyle sorunca bilemedim şimdi socrates'ciğim ya. socrates gıcıksa ben daha gıcığım.

bu yazıyı niye yazmaya başladığımı unuttum. arada bir blogum olduğu aklıma geliyor eski yazılarıma bakıp tiksinerek gururlanıp bir tane daha yazayım diyorum. eskiden ne güzel düzenli yazıyordum yine devam edeyim diyorum. sonra erinip salıyorum. tam da benden beklenen bir tutarlılık söz konusu. kim neden benden ya da herhangi birinden bir tutarlılık bekler çok da anladığım işler değil. gördüğünüz kadarıyla benim tutarlılıktan anladığım sonsuz bir döngü içerisinde olmak. en azından tutarsızlığımı düzenleyip oradan bir düzen çıkarıp anlamaya çalışmak. nah düzenlersin nah anlarsın. niye öyle dedin ya, oldu mu şimdi? evet, oldu. bence de oldu (i love tutarsızlık).

yurttan haberler demişken, 10 kg aldım (ağırlık için kütle birimi kullanıyor olmamız beni çok rahatsız ediyor, yer çekimi nerdeyse her yerde aynı dünya üzerinde ama yol tutuyor gibi (yine tutmak) oluyorum), post modern amerikan edebiyatına sarmaya çalışıp iyice tiksindim, evden çıkmadım, saçlarımın bir kısmını kaybettim, yaklaşık 800 paket sigara içtim, 15 ülke gezdim, 4 dil biliyorum, ya siz?

bu arada depresyon spin-off' u daha başarılı ve büyük olacak gibi duruyor. başrolde royal shakespeare company'den transfer şövalye oynuyormuş kadar başarılı hem de. 

tekrar muhteşem bir tutarlılık örneği göstererek yine kendimi gömüp ara ara engin genel kültürümden, entelektüel birikiminden kupleler paylaşıp egomu okşadım. manyak oldu zavallım bir dayak yiyip bir okşanmaktan. egoma zorbalık yapıyorum. çünkü bu da bir tutarsızlık. tutarsızlık kelimesinden viral almışım gibi tekrarlayıp duruyorum. kotayı doldurduğuma göre -tutarsızlık- yazı bitti. azamet.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

güneş batarken -depresyonun- ardındaki tepelerin

tren garından özür diliyorum

nezih bir ortam