hafıza denen şerefsiz

yıl 2003, mayıs ayının sonunda bir pazar günü. 4. sınıftayım ve sınıfça paşabahçe'ye pikniğe gideceğiz. okul bahçesinde; biz sıradayız, envai çeşit veli (anne, baba, babaanne, anneanne, hala, vb.) de kenarda bekliyor. ilkokul aşkım o senenin başında bize katılmış, benim gibi zeki, benim gibi derslerinde başarılı. o hafta da dersler sene sonu boşluğunda geçerken fırsat bu fırsat deyip ilan-ı aşk etmişim. sıra bir anlığına dağılıyor, annem bana "hangisi bakiim o kız?" diye soruyor, sevdiceğimi gösteriyorum ve cevap olarak "o ne oğlum kara kuru bir şey" cümlesini alıyorum. 

yıl 2017, günlerden 14 haziran çarşamba. bitirme tezi sunumum var. sunumdan önce çay içerken "sorduklarında cevap veremeyeceğim bir soru yok, bu konuda ülkenin en bilgili insanlarından biriyim." diye tevazu şov yapıyorum. sunum başlıyor, bütün sene ingilizce çalıştığım konuyu grup arkadaşımın ricası üzerine kafamda simültane tercüme edip ana dilimde anlatmaya çalışırken -ve zorlanırken- yukarıda bahsettiğim hatıra aklıma geliyor birden. ağzımdan "şu kadar volt gerilim uygulandığında gerinme değerleri şöyle oluyor" gibi şeyler çıkarken aklımdan anneme o an nasıl kızdığımı geçiriyorum. jüriden bir hoca; "çalışmanız çok güzel de bu nasıl sunum?" derken, bilincim akıp gitmiş, lise mezuniyetinde annemin o zamanki sevdiceğimi hiç görmeden nasıl da tanıdığını, anlattığım insanların buna nasıl şaşırdığını hatırlıyorum. 

o mayıs ayının sonundaki pazar günü, okul bahçesinde sırada beklerken de aklıma hatırladığım ilk anımı; 3-4 yaşlarındayken müstakil evimizin bahçesinde, mangalda alabalık pişiren rahmetli dedemi düşünüyordum.

rahmetli dedem deyince, aziz dostumun rahmetli dedesi hakkında bana anlattıkları geldi. televizyon karşısındaki kanepe ve önüne koyduğu masada günü nasıl geçirdiği, gazetesini orada okuyup, yemeğini orada yeyip, öğleden sonra kestirmelerini o kanepede yapmasını. bunu da evci çağımda, hafta sonları ananemde nasıl vakit geçirdiğimi anlattıktan sonra anlatmıştı.

hafızam postmodern, her anımda bir anılararasılık var, her anımda bir önceki anılarımın tümüne bir gönderme var. bir şeyi yaparken başka bir şeyi hatırlamadan edemiyorum. bilincim zaten akışkan. jale parla'nn hafızamı don kişot'la bağla(mla)ması için her şey hazır.

şimdi bunları yazınca da aklıma veli olarak halasını kullanan çocuk geldi. annesi babası hayatta değil ya da sağlıkları yerinde değil de o yüzden halası onunla ilgileniyor diye düşünüp üzülürdüm, ya benim de öyle olsaydı diye kendimi melankoli krizine sokardım gece gece (uyumadan önce hayat sorgulama işine başladığımda henüz havalı değildi), meğersem anası babası sağ ve tembel, halası da canı sıkılan bir manyak imiş. 

canı sıkılan manyak deyince aklıma bir sürü insan geldi ama şimdi kimseyi rencide etmenin alemi yok. bu arada, selam (çuvaldız). a ve i/sb.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

güneş batarken -depresyonun- ardındaki tepelerin

tren garından özür diliyorum

nezih bir ortam