selam yine ben

başlığı yazarken selam yerine selma yazdım, kimse beni andı galiba. bu arada selam. aylar yıllar sonra yine ben geldim. blogu okuyan yok. blogspot okuyan da yok galiba. azalarak bittik hepimiz. bundan önceki son yazım mr karaoglan and how i learned to love the depression and beyond'dan sonra tekrar eski halime dönmekten korktuğum şu günlerde yine buradayım. anladık buradayım ama neden buradayım, nasıl buradayım?

benim anlamadığım -spesifik- bir şey var sayın okumaz; neden en üzüntülü anlarımda, ya da böyle bir sürecin başında en çok kendimi sevmem gerektiği tavsiyesi aldığımı anlamıyorum. Niye en çok kendimi sevmem gerektiğini de anlamıyorum. tamam kendimi seveyim, bunu 10 senede anlayabildim -hızlı öğrenirim- ama niye en çok kendimi? bu en çok kısmı kafamı çok meşgul ediyor. bu kadar çok düşününce de diğer kısımları da sorgulayası geliyor insanın. l'esprit du scientifique diyor buna fransızlar. bizimkiler de çok düşünenin çocuğu olmaz der. kendimi bildim bileli ikisi arasındayım. batı cephesinden yeni bir haber yok.

tekrar morrissey'in güzel sesi eşliğinde hayatı sorguluyorum. kendiminkini değil sadece, bir -psuedo-kahraman, bir don quixote olarak hepiniz adına yapıyorum bunu. zira sadece kendiminkini sorgulasam kendime kıyak geçmiş olurum, bunun için de en çok kendimi sevmem gerekir. aa bi dakka lan!

burası hep içimi tamamıyla dökebildiğim tek yer oldu. çünkü başkaları da okuyabilir. çünkü başkaları da okusun istiyorum. birileri beni anlamak isterse yardımı olur diye. birileri beni anlasın istiyorum. ergenliğin uzatmalarında 16. dakikaya girdiğimiz şu günlerde hala birileri beni anlasın istiyorum. çünkü kasıyor galiba anlayan çıkıyor.

birkaç gün sonra 26. yaşımı bitiriyorum (evet ben şahsen bitiriyorum, kendi çabamla), hala yerimde saydığımı hissediyorum. çok değiştiğim, bir sürü şey öğrenip olgunlaştığım halde (dakika 106) hala yerimde sayıyormuşum gibi geliyor. batıda buna quarter life crisis diyorlar, bizimkiler kıymet bilmemek derler. yine arada bir yerdeyim ama skala logaritmik.

bu yazdıklarımı okuyan birkaç kişi oldu. beni sevdiklerinden herhalde diye düşünüyorum, teşekkür ederim. ama şu yazdıklarımın kıymeti bir tek bana, çünkü sadece ben anlıyorum. iyi ki varım (lan!?). metinlerarasılık yaparken çılgın attığım, metalardan meta beğendiğim şu postmodernist -ve yine hiçbir şey anlatmadığım- bir yazının daha sonuna geldik. batıda buna bilinç akışı diyorlar, ben buna bilinci paçalardan akıtmak diyorum. ben arada bir duşa gireyim (tensörel). azamet.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

güneş batarken -depresyonun- ardındaki tepelerin

tren garından özür diliyorum

nezih bir ortam