Hasır Şapka
Miyav. Miyav da sana. Bu insanlar bizimle böyle iletişim
kurabileceklerini nereden çıkardılar hiç bilmiyorum. Miyav. Gelip okşamalar
filan. Sevmiyorum arkadaşım belki tensel teması. Bu ne laubalilik gelip elin
kedisi okşuyorsun? Bak geliyor yine bir tanesi sırıtarak. Ama yaşlıymış bu. 15 olmuştur vakti gelmiş
artık. Neyse hadi sev sen, zaten öleceksin yarın bir gün. Yiyecek bir şeyler de
ver bari. Mezara mı götüreceksin? Allaaah, balık mı o? Sev amcacım sen sev. Her
gün gel her gün sev. Ama şu şapkayı çıkar da gel Allah aşkına. Ben daha kendime
kız aramaya başlamadım, bu havada giyilir mi o?
-Sevdin mi balığı, doydu mu karnın?
Dur, nasıldı o hareket? Yapayım da anlasın sevdiğimi. Gözleri
sımsıkı kapat. Boynunu hafif ileri uzat. Hah sırıtıyor yine anlamış. Of boynum.
Nereden çıkardılarsa bu hareketin “sevdim, yaptığın hoşuma gitti” demek
olduğunu? Fıtık olacağım arkadaş. Şu insanlar da ne kadar çok şeyi
zannediyorlar, bir şeyi de bilmeyin.
Hah, n’oldu, gidiyor musun? Peki, hadi selametle. O yokuşu da
nasıl çıkacaksan bu halinle. Balık da ne bereketliymiş, ye ye bitmedi. “Ahmet!
Gel lan sen de ye.” Şu zavallıya da pamuk deyip duruyorlar. Dağ gibi adama
pamuk denir mi hiç? Kediysek de bir onurumuz var. Şuna bak hiç umurunda mı? “Yavaş lan boğulacaksın.”
***
-Ben sıcak şarap alacağım galiba, öyle birden ayaklanmasaydım
iyiydi tansiyonum oynadı yine, sen de ister misin?
-Bilmem. Canım istemedi sanırım.
-Bilmem. Canım istemedi sanırım.
Sen gelene kadar etrafı izleyeyim ben
de biraz. Hasır şapka mı o? Ne geçiyor acaba kafasından? Herkes de kafasına
bakıyor. Umursamıyor gibi, suratı da gözükmüyor pek. Belki de başından çok kötü
şeyler geçmiştir. Belki de benim canım sıkılıyor. Muhtemelen benim canım
sıkılıyor.
-Sen de mi ona bakıyorsun? Suratı o kadar huzurluydu ki.
Şapkadan mıdır, onun çektiği dikkatlerden midir yoksa
dikkatleri de umursamamaktan mıdır bilmem de huzurluydu orası kesin. Ben de
böyle yüzümde huzurla, kafamda ya da üzerimde turfanda giysilerle dolaşmak
istiyorum. İstiyorum da istemek yapmanın yarısı değil, yapmamaya teselli.
-Ben üzgündür diye düşünmüştüm.
Sen de bakmışsın yüzüne. Diğer herkes
şapkaya takılı kalmıştı. Kesin adam hakkında bir yargıya da varmışlardır. Deli
demişlerdir. Başından kötü bir şeyler geçmiştir belki diye düşünmüşlerdir. Ha-ha
ben de yaptım.
-Göz göze geldik bir an. Yüzüne bakmamdan hoşlandı sanki.
Muhtemelen aklı sağlam değildi tabi canım. O yaşta biri böyle
çılgınlık yapıyorsa adama deli derler. Kimler o “deli derler ”deki üçüncü çoğul
şahıs? Kim oluyorlar ki onlar? Hem deliyse de deli. Ondan göz göze gelmişizdir
zaten. Deli deliyi gözünden tanırmış. Sen de yüzüne baktın mı onun?
Bakmışsındır. Seni de gözünden tanırım.
-İnsanların şapkaya bakmalarına pek
de aldırmıyor gibiydi ama bilmiyorum. Yüzünü göremedim.
Görmediğime de seviniyor gibiyim.
Bana yaramıyor çünkü pek. Yüzlerine baktığımda hemen bir şeyler uydurmaya
başlıyorum. Sonra da uydurduklarımın gerçekle ne kadar alakalı olduğunu, onları
anlayamayıp haklarını yediğimi düşünüyorum. Sonra da sen beni bunları
düşünürken gözlerim dalmış bir şekilde yakalıyorsun.
-Keşke biz de aldırmayabilsek.
Keşke.
Keşke.
-Şaraptan ister misin biraz?
***
Yine İstiklal, yine sanki inadına yavaş yürüyen insanlar
topluluğu. Bir müsaade edin de yürüyeyim kardeşim. Belki işi gücü olan insanlar
var. Hiç onları umursadığınız yok. Diyene bak. En sevdiğim şey değil mi ki
sanki burada aylak aylak yürümek? Hem işi gücü olanlardan biri de değilim. Hiç
sevmedim o topluluğu zaten de neyse. Kendi kendine nefret kusmanın âlemi yok.
-Kendi kendine konuşmanın da âlemi yok.
Niye baktı be o kız benim yüzüme? Hoşlandı mı acaba? Lan yoksa yine mi dışımdan söyledim? Hafiften oynatmaya başladım galiba. Oynamaya değil oynatmaya. Bu kalabalığın ortasında oynamaya başlarsam gidip kendim teslim olayım bari. “ Merhaba, ben geldim. Ben kim miyim? Ben deliyim. Deli olduğunu söylemeye korkan, arkadaş arasında akıllıymış gibi yapan, deliliğini kendine saklayan herkes adına, ben geldim. Deliyim deyip teslim olmaya. Efendim? Burası onkoloji hastanesi mi? Ha, yok. Çok şükür kanser değilim. Henüz. Aman ağzınızdan yel alsın. Tımarhane ne taraftaydı?” Ha-ha yine kahraman olamadım. Kafamın içindeyken bile olamıyorum. Amca bir çekil yahu.
Hasır şapka mıydı o? Amcacım ne yaptın sen? Daha aylardan
şubat. Hava ısındı diye de böyle şımarmak olmaz ki. Sivaslı filan herhalde. Yüzün
de düşmüş. Yüzü evet bir ben mi bakıyorum yüzüne? Ayıp ayıp, bari arkasından “
Aaa, deliye bak” diye konuşurken yüzüne baksaydınız. Hiç de sevmem öyle
konuşanları da neyse. Kendi kendine nefret kusmanın âlemi yok.
5-6 ay önce ben de buralarda hasır şapkayla dolaşıyordum. Ben değil be o dolaşıyordu, ben de peşinde dolanıyordum. Ben de taktım ya bir ara. Tabi ya, 5-6 ay önce ben de hasır şapkayla dolaşıyordum. Galata’dan almıştık. “ Şapka istiyorum.” Diye öyle birden ayaklanmıştı. Her zamanki gibi peki deyip; konuşmamış, anlamaya çalışmıştım. Neyi anlamaya çalıştığımı bile bilmeden. Seninle sessizce oturmak da güzeldi. Sen değil o. Kendi kendime de ukalalık yapıyorum sanıyorum ki çok değil 10 sene var –belki de 20, amcalık beratını alabilmek için daha yaşlı olmak lazım- benim de o amca gibi kış günü hasır şapkayla dolaşmama. Yine mi sanıyorum? Peki sanalım. Şapka? Evet, şapka. Çimenlere uzanıp güneşin altında sızmıştık. Hasır şapka bendeydi. Hasır deyip durma, anladık ne olduğunu. Peki, şapka bendeydi. Kuş sesleriyle uyanmıştım. Ses değildi be onlar. Atışıyorlardı. Biri diğerine sen buraya uçamazsın demişti sanki. Yok, canım uydurdum ben de. O kuşların cinsi neydi? Amca biliyor mudur acaba? Biliyor musun amca? Tabi duymadın beni. Çok şükür ben de duymadım kendimi. Adımın deliye çıkması için gencim daha. Daha amcalık beratımı almadım.
Uyanınca da gözlerinle karşılaşmıştım. Uyanmak güzel şeymiş
aslında diye düşünmüştüm. Şimdi pek düşünmüyorum. Genel olarak düşünmüyorum
yani. Anlamıştım zaten açıklamaya gerek yok. Alışkanlık işte. Açıklamazsam
insanlar bir şeyi sanırlar, anlamadan dinlemeden bana deli derler diye
korkuyorum. Tabi anlayıp dinleyip deli desinler değil mi? Bir kere de ciddiye
al lütfen. Ben etrafımda ciddiye alınan biriyim. Amca nerde? Hah, önümde hala.
Ne diyordum? Ben etrafında ciddiye alına- tamam anladık, deli olduğunu bilmiyor
onlar o yüzden. Daha delirmedim zaten. O zaman ben kimim? Sen kimsin sahiden?
Amca sen misin? Şapkan nerde? Hasır olan hani?
Merhaba, bir paket develi sigaralardan alabilir miyim? Ne bakıyorsunuz beyefendi, sigara istedim. Bakmasana be adam, ver sigaramı.
-Buyur kardeş, ne istedin?
Bu sefer de içime konuşmuşum. Adamın da günahını aldık.
-Kusura bakmayın, bir paket develi sigaralardan alabilir miyim? Çakmaklar da hep arabalı, takımlı. Yok mu düzgünü? Mavi olsun. Galata’daki kızın saçlarında mavi vardı. Ne güzel kızdı. Sana ne? Evet, bana ne?
-Bir de çakmak aldım. Hayırlı işler.
Hangi kitaptı o? Hani bu devenin üstündeki işeyen adamdan bahsediyordu? İşeyen adam değil o çıplak kadın. Tamam, neyse ne. Hangi kitaptı? Sen hatırlamazsan ben nasıl hatırlayayım? Aman seninle de konuşulmuyor. Benimle konuşulmaz ki zaten. Peki.
-Sigara ister misin?
***
Biraz daha dayanır mısın lütfen? Bak az kaldı. Birazdan orada
olacağız. Olacağım. Bak sırf bunun için bu havada bu şapkayı giydim. El âlemin
maskarası oldum. Küçücük çocuk arkamdan fukaranın düşkünü beyaz giyer kış günü
diye bağırdı. Bana düşkün dediler. Sevdiğim kedi bile deli olduğumu düşündü
galiba. Kerata balığı alınca unuttu tabi her şeyi de. Çok şükür kimse de yüzüme
bakmadı doğru dürüst. O sarı saçlı, turuncu kazaklı hanım kız dışında. Utanarak
yarım yamalak gülümsemeye çalıştım ama... Ne düşündü acaba hakkımda? Yine kim
bilir neler sandılar? Hâlbuki bir şey yok. Öleceğim muhtemelen bir beş dakika
sonra. Vadem doldu artık. Sadece ölürken burada ve hatıralarımla olmak istedim.
Onun şapkasıyla. Yani sanırım onun şapkasıyla. Yarabbi ben de sanmışım.
Sanmadım, eminim. Bu onun şapkası. Hissedebiliyorum. Geçen
sene bitpazarında gördüğümden beri hissediyorum. Senelerdir giymemiş, belki de
benim kadar umursamamış bile. Belki de benim hatırladıklarımı hatırlayıp,
sinirlenip atmıştır çöpe. Eskicinin biri de sahiptir belki bendeki gibi
hislere. O da anlamıştır en azından şapkanın birileri için önemli olduğunu.
Yoksa ben de mi sanıyorum?
Ooo, bakıyorum da artık kendi paragrafın bile var. Ne kadar
da büyüdün. Seninle buralarda karşılaşmıştık ilk defa, değil mi? Senelerce
uğramamıştın yanıma sonraları. Şapkayı bulduğum gün çıkıp geldin. Niye o günü
bekledin? Nereden biliyordun şapkayı bulduğumu? Sıran gelince cevap verirsin,
sözümü kesme. Ama sıran gelmeyecek artık. Birazdan, o gün yaptığım gibi şapkayı
yüzüme örtüp, bir kenarda sızacağım. Yani sanırım. Yarabbi sen benim
sanrılarımı affet.
Cevap vermeyeceğim sorulara. Vakit yok. Yat artık. Şapkayı da
yüzümüze ört. Aman efendim hoş geldiniz. Orağınız nerede? Tabi efendim, doğru
söylüyorsunuz. Niye orağınız olsun ki? Bir de yanına çekiç alıp parti mi kuralım
mı? Efendim ne kadar da nüktedansınız. Sizi buralarda öcü gibi hayal ederler
hep. Sizden korkmak gerektiğini sanırlar. Yarabbi ne kadar çok sanıyoruz?
a ve i/sb
a ve i/sb
Yorumlar
Yorum Gönder