rüyada inception görmek

düşünün ki yaşadığınız son bir sene aslında sadece bir rüyaymış. ha bundan sonra bunun da bir rüya olduğunu düşünün. işte dün gördüğüm rüya tam olarak buydu. rüyamda 26 ekim 2011 gününe uyandım lan bildiğin. normalde gördüğümden başka hiçbir şey hatırlamam rüyalarımla ilgili. bu sefer her ayrıntısını hatırlıyorum. zaten rüyamda da hatırlıyordum.

rüyayı anlatacağım tabi ki de ama önce niye olmuş olabilir bir düşünelim. öncelikle "la science des rêves" diye güzel bir film var onu izledim salı akşamı. sonra çarşamba günü uykusuzda ersin karabulut'un rüyalarının ne kadar düz ve normal hayatımsı olduğunu analattığı öyküsünü okudum. son zamanlarda da zaten tardis yapıcam, zamanda yolculuk artık imkansız olmayacak diye dolaşınca tabi devreler yandı, bilincimin altı blenderla bunları öyle güzel bir şekilde karıştırmış ki tek bi topak bile yok. tavaya döksen pürüzsüz krep olur. biraz saçma oldu ama önemli değil rüyam yeterince saçma zaten.

olay bugün sabaha karşı 5 gibi uykuya dalmamla başladı. şimdi rüyaların aslında birkaç saniye sürdüğünü ve rüya biter bitmez uyandığımı düşünürsek 10.30 civarında geçmiş ama mesele uykuya nerede daldığım. zira daldığım uykudan uyandığımı sandığımda mektepte bir çarşamba sabahına uyandım. o an bildiğin kafayı yiyecektim. gerçek anlamıyla hem de. dur lan burada rüya olduğu belli olmuş da ben anlamamışım. neyse ben etrafa bakıyorum böyle nerdeyim, ben kimim, ışıkları kim kapattı havalarında. sonra telefon alarmı duydum ve uyandım. işte bu kadar. yok lan uyanmadım. contre-pied yapayım dedim. ben bi ara mektepte kahvaltı qeyfi için alarm kurardım erken kalkayım diye. gerçi onun asıl sebebi sevdiceği daha erken görebilmekti de neyse. alarm, o alarm işte. hava nasıl soğuk mu sıcak mı hiç bilmiyorum. etrafıma hala yabancıyım. sanki deprem olacak ve bütün bina üstüme yıkılacak gibi bi hisle dolu içim. kalkıp bir şeyler giydikten sonra aşağı iniyorum. botaniğe koşuyorum azra orada. beni görüyo sarılıyoruz ki kendisiyle ocak ayında ayrıldık. benim şaşkınlığım son raddeye geliyo. ayakta duramıyorum. azraya tüm klişe severliğimle hangi tarihteyiz diye soruyorum ki şimdi yazarken aklıma geldi telefondan niye bakmadım acaba? neyse rüya işte. azra endişeli bir şekilde bana bakıyor sadece. sonra 

-dalga geçmiyorsun di mi bugün ayın 26'sı işte
-hangi ayın hangi yılın lan, diye bir serzeniş. bu sefer korkar bir şekilde:
-ekim 2011 (saçmalığa bak anasını satayım bildiğin hafızasını kaybetmiş türk filmi kahramanı soruları bunlar. kız da ciddiye alıp cevap vermiş bana.)

bu cevapla beraber iyice kendimden geçiyorum tabi. bi 10 dakika sonra olanları anlatıyorum. kendisine ne zaman ayrıldığımızı sonra neler döndüğünü serhatla beraber anlatıyorum güzel güzel. serhatı bilmeyenler düz devam etsinler. ne o inanıyo anlattıklarıma ne de ben inanıyorum. lan rüya kendini hep belli etmiş ben saçmayım diye bağırmış da nasıl özlemişsem artık anlamamışım saçmalığı. o sırada zil çalıyor. derse gidiyorum cansu gelmiş ki onunla da şimdiki kadar yakın değildik o kadar ben kendisine anlamsız yere 3 ay küstüğüm için. buradan tekrar özür diliyorum kendisinden. ha aklıma gelmişken bizim azrayla daha ilk haftamızdı o zaman onu da belirtelim.

cansuyu görür görmez anlatmak istedim olanları ama bir şey diyemedim. beynimde karışıklık dilim için falz geldi anasını satayım. hiçbir şey diyemeden oturdum blok boyunca ( bu arada yalanına sokuyumculara gelsin ders filosovoff, fordisme filan duydum arada). kafam olmuş rio karnavalı. zil çaldı benim sigara içmem lazım diye fırladım yerimden. botaniğe koştum birinden sigara aldım ki gören herkes oha sen ne zamandır içiyordun diyordu. herhangi bir zorlanma filan da yaşamadım hem de güya ilk sigaramdı o (bilmeyenler için ben ocak ayının ortalarında başladım sigaraya). cansu sormuş olacak ki azraya beraber endişeli bir şekilde geldiler. sigarayı görünce suratlarında oluşan ifadeyi bi daha görebileceğimi düşünmüyorum. 2.yi de yaktıktan sonra zil çaldı gitmek istemedim. azra da benimle kaldı. sinirler o kadar bozulunca bir sinir boşalması da yaşadım tabi. ağlamalar olsun, histerik gülüşler olsun. neyse öğle arası oldu cansuyu da alıp çıktık dışarı. öğleden sonra da bırakmadılar beni dışarıda durduk.

asıl bomba şimdi geliyor. ben içmem lazım ayık kafayla bu kadar karmaşayı çekemem deyince ikisi de oha lan zıçma da dedi. ben ciddi olduğumu söyleyince hemen değişti suratları ama bu arada zıçma da demeleri baya iyiymiş. ritimde happy hours biralarını yuvarlamaya başladım yolda da sigara aldım. içip duruyorum ikisi de bön bön bana bakıyorlar. tabi  onlara bir açıklama yapmak zorunda hissettim o an. güya rüya olan 1 sene içerisinde ikisini de kullanmaya başladığım hakkında. tabiki de inanmadılar. ben de pek inanmıyordum açıkçası ama bildiğin götürüyodum. 2. etüde kadar dışarda kaldık. cansu da bizimle bekledi. bir ara furkan da geldi ama garibim beni görünce o kadar şaşkınlığa dayanamadı kaçtı. etütte iyice delirmeye başladım. kendi kendime nasıl olur, nasıl olur deyip ağlıyordum. garibim azra'yı da hiç o kadar korkmuş görmemiştim. botanikte 12'ye kadar oturdum. azra da benimle bekledi. biraz sakinleştim o arada. ya da aldığım alkol ve içtiğim sigara beni uyuşturup o hale getirdi bilmiyorum. azra'nın bitap alini görünce ona gitmesini biraz daha iyi olduğumu söyledim. sarıldık. sonra o gitti. giderken bi an için arkasını dönüp bana gülümsedi. içimden oh be iyi ki rüyaymış dedim. tabi ben yavşamaya başlayınca bilinç altım da durur mu yapıştır cevabı: ya tutarsa

biraz histerik biraz mutlu bir sırıtmayla yatağıma gittim. millet oğlum ne olmuş lan buna filan deyip duruyo. benim sırıtmamı görende tuna mert'in samama gülüşü ortaya çıkıyo. lan aslında orda anlamam lazımdı rüya olduğunu. neyse bütün günün yorgunluğuyla yattım. 5-10 dakika sonra uykuya daldım (anasını satayım rüya da olsa böyle bir günde bile hemen uyuyamıyorum). uyandığımda da saat 10.30 26 ekim 2012 cuma günüydü. çişim gelmiş tuvalete gittim. yüzümü filan yıkadım. kahvaltıdan sonra abdest filan malum cuma namazı. neyse namazdan dönüyorum tam bi sigara içsem mi lan diye düşündüm rüyamı hatırladım. tabi ilk seferde bu kadar çıkmadı. biraz zorlayınca bu kadar hatırladım. bazı yerleri uydurmuş da olabilirim belki bilmiyorum ama ana iskelet doğru. bazı sahneleri de gördüm onlardan eminim. sonra da bir yere yazdım bunları. şimdi de bloguma yazıyorum.

bu rüyanın konuşulacak felsefi bir boyutu yok mudur? var ama evde. hiç gerek yok şimdi bunlara. kafam zaten baya karışık. yazarken bi de yeni bi şeyler daha hatırlıyorum onlar da iyice bulandırdı. iyisi mi siz hiç zorlamayın sadece okuyun. inanırsanız vays be deyin yoksa da güzel düşünmüşsün aferin deyin geçiverin canım aa. neyse hadi iyi geceler. a ve i/sb.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

güneş batarken -depresyonun- ardındaki tepelerin

tren garından özür diliyorum

nezih bir ortam