varolmanın gayet dayanılabilir ağırlığı

-sevdin mi buraları?
-bilmiyorum.
-çok olmadı o zaman?
-yoo, bir ayı devirdim bugün.
-gezmeye pek fırsatın olmadı galiba?
-oldu aslında, ama çok da gezmedim. bilmiyorum.
-nasıl bilemezsin ki?
-nasıl bilebilirsin ki? bir yeri tanımadan sevemezsin diye düşünüyorsundur muhtemelen. bunun için de tanımak için fırsatları değerlendirmek lazım değil mi?
-evet, bir şans vermelisin sevmek için.
-burayı sevmek ya da sevmemek zorunda değilim ki. ayrıca sevmek için de tanımak yeterli mi sadece? hissettiklerin de önemli değil mi? ama o da tek başına yetmez ki. ben mesela bok gibi hissediyorum buraya geldiğimden beri, şehirle bir alakası yok. ama şehri de sevdiğimi pek düşünmüyorum.
-gezsen ne kadar güzel bir şehir olduğunu fark ederdin.
-gezmeden de anlaşılabiliyor güzel bir yer olduğu. ben güzel değil demedim ki. sokaklarda kaybolmak, binalara hayran kalmak için tam yeri.
-sevdin yani.
-öyle demedim.
-anlamadım.
-ben de.


insan yeni tanıştığı birisiyle nasıl bunları konuşabilir ki düşündü durdu hep. "nasıl bilemezsin ki" diye sorduğunda "bu ne samimiyet!" diye bağırmamak için kendini zor tutmuştu. hele o sevip sevmediği konusunda tahmin de bulunuşu... sosyal becerileri olmadan böyle taze muhabbetlere girmek onun harcı değildi belli ki. bir bahane uydurup kalktı masadan. eve gitti. evimi sevmiyorum mesela ama bunu kendime söylemeye bile cesaret edemiyorum diye düşünüp yeniden sinirlendi. sakinleşmek için bir şeyler aradı. "bir çay koyayım o zaman" dedi yüksek sesle ve kendine gülüp sakinleşti.

okumaya devam ettiği bir kitapta, tam da bu olayların üstüne, "yalnızlığı kim sever ki? sadece insanlarla tanışmak için çaba göstermiyorum, böylece müstakbel hayal kırıklıklarımdan kurtuluyorum." diye bir cümle gördü. cümleyi de karakteri de kitabı da yazarı da çok sevdi. sonra sırf bu cümle yüzünden bu kanıya vardığı için kendine kızdı. kitabı koltuğa fırlattı. pişman oldu. kendini cümleye, karaktere, kitaba, yazara karşı mahcup hissetti. cümleden, karakterden, kitaptan, yazardan özür diledi. bir nesneden özür dilediği için saf mıyım acaba diye düşünecek oldu ki bu düşünce onu rahatlattı. rahat rahat çayını içti.

içindeki boşluk hissiyle uğraşma vakti geldi. her gün değil ama muntazaman yapar bunu. içindeki boşluğu inceler. doldurmak için bir fikri yok. bunun mümkünatı konusunda da aynı boşluğa sahip. tüm bunlara rağmen o boşluğu incelemeye çalışır. incelerken iyice büyütür. her seferinde de harry potter bittiğinde de böyle olduğunu hatırlayıp gülümseyerek seansı kapatır.

seans bitti. bir çay daha içti. sonra bir çay daha. saatlerdir sessizlikte oturduğu fark edip müzik açmak isteyecek oldu. neyi dinleyeceğine karar veremedi. kendine küfretti. üzüldü. kendinden özür diledi. kendini affetti.

defterini açtı ve şunları yazdı:

"var olmak göründiğinden ağır"

a ve i/sb.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

güneş batarken -depresyonun- ardındaki tepelerin

tren garından özür diliyorum

nezih bir ortam