bilmenin ağırlığı, dayanmanın gereksizliği

selam. malum kundera kitabının adına gönderme yaptığım ikinci yazıma hoş geldiniz. keşke benim kadar ukala biri çıksa da "sen de iyi ki bir kitap okudun ha!" dese. ben de desem ki yok şunları şunları da okudum. nerede bende o şans. 

hayatımın özellikle ikinci yarısını bilme, öğrenme çabası üzerine inşa ettim. doğru düzgün bir ilk gençlik (ya da son gençlik) yaşamadan hatta yaşamadan bilmeye çalıştım. bildikçe mutsuz oldum ama hep edindiğim tüm bilgilerin mutlu olmama bir şekilde yardımcı olacağına bir gün bunu anlayacağıma inandım ki bu inanç popüler batıl inançlarda astrolojiye denk düşecek kadar komplike ve saçmadır. zaten komplike olmasa saçma olmazdı. 

bildikçe mutsuz olmama rağmen yılmadım. onu da bileyim, şunu da bileyim, bunu bilmezsem hatırı kalır, berikinin boynu bükük. bazen öğrendiğim şeyleri aylarca yıllarca kimseye söyleyemedim, içime atmak zorunda kaldım. bazı bildiklerimi saklamak için kendimi yıprattım. 10 senelik dev depresyon sonunda sadece bahar temizliklerinde kullanılan her yeri çamaşır suyu lekesi olan penye eşofman altı gibi kaldım bir kenarda. şu an taşınırken çöpe atılmak üzere kenara ayrıldım, istanbul' un martılarıyla tanışmama çok az kaldı.

ben allah belleğimi versin ki her şeyi hatırlıyorum. 3 yaşındayken tuvaleti dışarıda olan müstakil evimizin bahçesinde mangalda balık pişirirken rahmetli dedemin balıklardan korkuyorum diye beni azarlamasından, doctor who' nun daleks of manhattan bölümünde şarkıcı kızın sevgilisi olan domuz kafalı lazslo abinin adına kadar. bildiğimi unutamamak da bilmek istemek kadar büyük bir lanet.

galiba benim en büyük hatam -ki benim hatam olduğundan da çok emin değilim- başkalarını mutlu ederek mutlu olabilmem. kendi değerimi hep başkaları üzerindeki etkimden yola çıkarak belirledim. çünkü doğru düzgün sevgi hissetmeden geçen çocukluğum ve matematik bilgimi hayatıma uygulama saplantım gözlemler üzerinden tüme varmamı öğütlüyor. bunun saçmalığını ve sağlıksızlığı ne kadar bilsem de sabahtan beri dediğim gibi bilmenin getirdiği bir şey yok. farkına varamıyorum bunun. komplikelik yine saçmalık getirdi. kendimi sevemiyorum. bilinç altıma kazınmış kapkara haykıran puntolarla "beni sevsin" cümlesi. ukala pezevenge bak.

son zamanlarda öğrendiklerim sebebiyle sanırım dev depresyona ufak bir spin-off çekeceğim. istemli değil bu ama gidişat böyle. çok korktuğum söylenemez, alışığım ben oralara. kötü şeylere alışmak sağlıksız olsa da galiba aynı zamanda hayatta kalma içgüdüsünün bir parçası. o da çok yok gerçi ama hayırlısı tabi.

önümdeki dönemi konuşmak yerine yazmakla geçireceğim galiba. çünkü yazarken bir şey anlatmıyorum aslında. lafı geveleyip duruyorum. bir şeyler anlatıyorum aslında da benden başka kimsenin de her şeyi net olarak anlayacağı yok. senelerdir yazıyorum senelerdir bu böyle.  ben de böyleyim ama. yazmasaydım ölürdüm. yazarken ölüyorum. azamet.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

sizi çakal insanlar

sizi size anlatmak